7 Şubat 2013 Perşembe

A-ŞU-RE


içi birbirinden dolu on koca kazan
ahşap matlabı ibadet gibi içinde sürükleyen
yorgun ve hırslı bilek
her bir salınışında inkardan putları
yüzüstü sürükleyen tevhide teşne
dudaklardan dökülen “illallah”ın kesin
ve kararlı tuzlu ter ile dökülüşü
pirince, buğdaya ve suya
demir bardaklara değen buruk tebessüm
boğazdan civa gibi dökülen kaynamışlıktır
Aş bu aş, a canım – aş!...

yavaş yavaş karışan kazanların tüten buğusunda
göğe ağan isa’yı andırır başlar
mutlak bir hüzne kürek çekercesine
gelgitleri güvenli kolların
incire ve zeytine edilmiş yeminleri
damağa mıh gibi saplanan gönüllü susuzluktur
işte fırat ve kan
işte ala kesmiş kutsal bileklerin göğe kaldırdığı
çocuk masumiyeti
bunları, hep bunları öğütmekte
mavi yalımların üstünde kaynayan kazan
ŞU sonsuzluğa açılan en belirgin dar geçit

RE  bir nota bununla başlayan
mersiyelerdir gözleri yaşartan buğu değil
kaynayan göğsümde yetim zeyneb’in gerdanlığı
her bir nohut iriliğinde damlar
kanla sürmeli gözlerden
kaç yüzyılın acısını kaynatmakta bu kazan
içinde fokurdayan aş
aşure değil
bir iç yangınının bize bıraktığı miras
illa–a
illa-şu
illa-re

Hiç yorum yok: